Dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi, ülkemizde de, kırsal alanlardan şehirlere olan göç hızı, şehirlerde bulunan mevcut nüfusun sürekli artış eğiliminde olması, yeni yerleşim alanlarına ihtiyaç duyulmasına neden olmaktadır. Yeni konut üretilmesi adına gerekli olan arazi ihtiyacı için, şehirler kendi çevrelerinde genişleme refleksi göstermektedir. Bu durum da her geçen gün, tarımsal arazilerin yok olmasına, tükenmesine yol açmaktadır.
Ülkemizde de, tarımsal arazilerin mevcut yapılarının korunması amacıyla bazı tedbirler alınmaya başlanmıştır. Kentsel dönüşüm projeleri ile önümüzdeki süreçte, yapılaşmanın şehir çevresindeki boş arazilerin imara açılması ile değil, şehir içinde kokmuş, çürümüş, ekonomik ömrünü tamamlamış alanların revize edilmesi, yeniden sosyal hayata kazandırılması yönünde atılan adımlar bu çalışmalardan biridir. Ülkemizde geç de olsa, arazi kullanım politikaları üzerine düşünceler ortaya konmuş, yapılaşma planları yapılırken arazilerin verimliliği, topografik yapısı, bölgedeki sosyal ve kültürel vs durumlar incelenmeye, bu veriler doğrultusunda imar çalışmaları yapılmaya çalışılmıştır. Her şeyden önemlisi de, tarımsal arazilerin verimlilik analizleri ile mevcut dokunun korunması, geliştirilmesi ve gelecek nesiller için de muhafaza edilmeye çalışılmasıdır.
Bu konu ile ilgili olarak son dönemlerde de ortaya konan en ciddi yasal çalışma ise Bakanlar Kurulu’nca 22/04/2013 tarihinde kararlaştırılan “Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu ve Türk Medeni Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı”dır.
Bu yasal düzenlemenin genel olarak gerekçelerine baktığımız zaman; 5403 sayılı yasanın tarımsal arazilerin parçalanmasına engel olamadığını, arazilerin
gerek satış, gerekse miras yolu ile bölünerek parçalanmaya devam ettiğini görürüz. Bu durum tarımsal üretimi ve ekonomik verimliliği olumsuz etkilemiştir. 09/02/2007 tarih ve 5578 sayılı kanunla, 5403 sayılı kanunun 8.maddesinde değişiklik yapılmış, tarım arazilerinin parsel büyüklüklerinin satış, devir, rehin gibi işlemlerle bölünmesi önlenmiştir. Ancak bu kanun, parsel bütünlüğünün miras yolu ile bölünmesini engellemesi konusunda yetersiz kalmıştır. Bu nedenle köklü değişiklikler yapılması zorunlu hale gelmiştir.
Konu ile ilgili olarak Avrupa ve Dünyada geçerli olan toprak hukuk düzenlemeleri incelenmiş ve birçok ülkede, tarım arazilerinin tek bir mirasçıya devri ile parçalanmasının önlendiği görülmüştür. Gelişmiş ülkelerdeki örnekler titizlikle incelenmiş, Toprak Koruma ve Türk Medeni Kanununda bu örnekler baz alınarak değişikliklere gidilmiştir.
Tasarıda ayrıca “Tarımsal İşletme” ve “Asgari tarımsal işletme büyüklüğü”, “Asgari tarımsal arazi büyüklüğü” ve “Yan sınai işletme” tanımları yapılmıştır.
Yapılan değişiklikler ile kanunun ana amacı ve miras yolu ile bölünme konusunda nasıl bir yol izleneceğini şu şekilde özetleyebiliriz;
03/07/2005 tarihli ve 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’nun bazı maddelerinde değişiklikler yapılmıştır. Bu kanunun amacı; toprağın korunması, geliştirilmesi, tarım arazilerinin sınıflandırılması, asgari tarımsal arazi ve işletme büyüklüklerinin belirlenmesi ve bölünmelerinin önlenmesi, tarımsal arazi ve işletmelerin çevre öncelikli sürdürülebilir kalkınma ilkesine uygun olarak planlı kullanımını sağlayacak usul ve esasları belirlemektir. (Madde 1)
Kanunun 2.maddesinde ise arazi ve toprak kaynaklarının bilimsel esaslara uygun olarak sınıflandırılması, tarımsal arazi ve işletmelerin asgari büyüklüklerinin belirlenmesi ve bölünmelerinin önlenmesi, arazi kullanım planlarının hazırlanması, koruma ve geliştirme sürecinde toplumsal, ekonomik ve çevresel boyutlarının katılımcı yöntemlerle değerlendirilmesi, amaç dışı ve yanlış kullanımların önlenmesi, korumayı sağlayacak yöntemlerin oluşturulması ile görev, yetki ve sorumluluklara ilişkin usul ve esasları kapsamaktadır.
Bu kanun değişikliği ile birlikte asgari tarımsal arazi büyüklüğü ve asgari tarımsal işletme büyüklüğü ile ilgili olarak da düzenlemeler getirilmiştir. Asgari tarımsal arazi büyüklüğü, bölge ve yörelerin toplumsal, ekonomik, ekolojik ve teknik özellikleri gözetilerek belirlenmesi yetkisi Bakanlık’a verilmiştir. Asgari tarımsal arazi büyüklüğü; mutlak tarım arazilerinde, marjinal tarım arazilerinde ve özel ürün arazilerinde 2 hektar, dikili tarım arazilerinde 0.5 hektar, örtü altı tarımı yapılan arazilerde 0.3 hektardan küçük olarak belirlenemez. Asgari büyüklük miktarlarını Bakanlık günün koşullarına göre artırabilir ve belirlenen bu ölçülerin altında ifraz edilme ve bölünme işlemleri yapılamaz. Bu konuda hazine taşınmazlarının satış işlemleri ve tarım dışı kullanım izni verilen alanlar ile çay, fındık, zeytin gibi özel iklim ve toprak ihtiyaçları olan daha küçük parsellerin oluşması gerekli olduğu takdirde, Bakanlığın uygun görüşü ile daha küçük parseller oluşturulabilinir.
Kanundaki değişikliğin en önemli sayılabilecek maddesi ise miras yolu ile tarımsal arazilerin bölünmesi ve işlevsiz hale gelmesini önlemeye yönelik madde değişikliğidir. 5403 sayılı kanunun 8. maddesi bu doğrultuda şeklini almıştır. Buna göre miras paylaşılması ile tarımsal işletmelerin niteliğini kaybetmeden asgari ölçülerin altında kalması önlenmiştir. Mirasçılar, miras bırakanın ölümünden sonra terekede bulunan tarımsal arazi ve işletmenin mülkiyeti hakkında dört yol izleyebilirler.
1- Bir mirasçıya veya asgari işletme büyüklüklerini karşılaması durumunda birden fazla mirasçıya devrini gerçekleştirebilirler.
2- 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 373 üncü ve devamı maddelerine göre kuracakları aile malları ortaklığına veya kazanç paylı aile malları ortaklığına devrini sağlayabilirler.
3- Mirasçıların tamamının miras payı oranında hissedar oldukları 13/01/2011 tarihli ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre kuracakları bir şirkete devri konusunda anlaşabilirler.
4- Mülkiyeti üçüncü bir kişiye devredebilirler.
Anlaşamama durumunda her bir mirasçı Sulh Hukuk Hakimliği nezdinde dava açabilir.
Böyle bir durumda hakim, mirasçılar arasında kişisel yetenek ve durumları göz önünde tutulmak suretiyle en ehil mirasçıya tarımsal gelir değeri üzerinden devrine, birden çok ehil mirasçı varsa, geçimini bu işletmeden sağlayan mirasçıya öncelik vererek devir işlemini gerçekleştirir. Böyle bir durum tespit edilemezse, mirasçılar arasından en yüksek bedeli teklif eden mirasçıya devrine karar verebilir. Birden fazla ehil mirasçı varsa ve bu mirasçıların bu miras haricinde tarımsal işletmeleri bulunuyorsa, mirasçıların mevcut işletmelerini asgari işletme büyüklüğüne ulaştırmak veya bu işletmelerin ekonomik olarak işletilmesine katkı sağlamak amacıyla, hakim bu mirasçılara devrine karar verebilir.
Mirasa konu olan tarımsal işletme hiçbir mirasçı tarafından talep edilmezse hâkim satışına karar verir. Satış sonucu elde edilen gelir, mirasçılara payları oranında paylaştırılır. Tarımsal işletme birden fazla işletmeye bölünebiliniyorsa, hakim her bir bölünen parçayı mirasçılara ayrı ayrı da devredebilir.
Ehil mirasçıya ait olması gereken nitelikler Bakanlık tarafından yönetmelikle belirlenir.
Yapılan düzenlemeler ile mülkiyetin devrinden pay almayan mirasçı veya mirasçıların ilerleyen yıllarda karşılaşabileceği mağduriyetler de düşünülmüş ve arazinin tamamının veya bir kısmının tarım dışı kullanım sebebiyle değerinde bir artış meydana gelmesi durumunda eski değer ile yeni değer arasındaki farkın arazinin mülkiyetini devir alan mirasçı tarafından diğerlerine ödenmesi kararlaştırılmıştır.
Kanunda göze çarpan bir başka nokta ise, Bakanlığın devir işleminin gerçekleşmesinde yaptırıcı rol oynamasıdır. Şayet tarımsal işletme mülkiyeti belirtilen süre içerisinde devredilmez ise ve bu ihmal kamu kurum veya kuruluşları veya finans kurumları tarafından öğrenilmesi durumunda, derhal Bakanlığa bildirilir. Bakanlık bu bildirimin ardından mirasçılara 3 ay süre verir. Verilen sürenin sonunda halen devir işlemi yapılmamışsa , Bakanlık istemde bulunan ehil mirasçıya, ehil mirasçı olmaması durumunda en fazla teklifi veren istekli mirasçıya devri gerçekleştirir. Aksi halde, üçüncü kişilere satılması için ilgili sulh hukuk mahkemesine dava açabilir.
İlgili kanun değişikliğinin bilinmesi gereken diğer bir maddesi de diğer mirasçıların paylarının ödenmesi ile ilgilidir. Şayet devir işlemi mirasçıların anlaşamaması sonucunda sulh hukuk hakimliği tarafından karara bağlanmışsa, hakim mülkiyetin devrini uygun bulduğu mirasçıya, diğer mirasçıların pay bedellerini mahkeme veznesine depo etmesi için altı aya kadar süre verir. Mirasçı süreyi yetersiz bulur ve ek süre isterse, altı aylık ek süre söz konusu olabilir. Belirlenen süre içerisinde bedel yatırılmaz ve devir konusunda istekli başka mirasçı bulunmaz ise, sulh hukuk hakimi, tarımsal arazinin veya işletmenin açık artırmayla satılmasına karar verir.
15/02/2014
Erol CANBAY.